Cihan Tarihinin En Büyük Kahramanı=> Kür Şâd
--------------------------------------------------------------------------------
Yedinci asrın ilk yarısından Gök Türk Kağan sülâlesi arasındaki şahsî ihtiras ve entrikalar yüzünden devlet parçalanmak tehlikesine maruz kalmış ve nihayet işe Çinin fesadı da karışarak Gök Türk ülkesinin şark kısımları 630'da Çinin eline geçmişti. Bu arada Kieli Han da Çinliler için bulunmaz bir nimet olduğundan Kieli Han ile ona tâbi olan bütün Türkleri Çine getirdiler. Parça parça Çine dağıtarak milliyetlerini unutturmak, Çinlileştirmek siyasetini takip eltiler. Kieli Han esareti izzetinefsine yediremeyerek kederinden 634 de öldü. Bunun üzerine esir Türklerden birkaçı da teessürlerinin şiddetinden intihar ettiler. Çinlilerin Türk ırkını kökünden kurutmak üzere aldıkları tedbirleri gören Gök Türk hükümdar sülâlesinden KÜRŞAD Türk devletini yeniden diriltmek için 639 da gizli bir ihtilâl cemiyeti kurdu. 40 Türk bu cemiyete girdi. Türk devletini yeniden kurmak iç Çin împaratorunu öldürmeyi ve Çin sarayında esir bulunan Türk prenslerinden Holuku'yu Türkeli'ne Kağan ilân etmeyi kararlaştırdılar. Geceleri şehri gezmek âdeti olan Çin İmparatorunu sokakta öldüreceklerdi. Fakat ihtilâlin yapılacağı gece hava bozulduğundan İmparator Tay-tsung sarayından dışarı çıkmadı. Kür Şad, ihtilâl gecikirse farkına varılacağından çekinerek geceleyin împaratorun muhafızlarına saldırdı. Gayet kahramanca ve çok sert bir çarpışma oldu. Türkler azlık olduklarından çekilmeye mecbur kaldılar. İmparatorun ahırına hücum ederek en iyi atlara binip kaçtılar. Kür Şad bir ırmağı geçerken yakalandı ve Öldürüldü. Bu işte dahli olmayan Holuku cenup vilâyetlerine sürüldü. Fakat imparatorluğun merkezindeki bu hareket Çinlileri o kadar korkuttuk ki Türkler'i Çinlileştirmekten filân vazgeçerek onları San ırmağın şimaline nakledip yalnız ismen kendilerine tâbi olmalarıyla iktifaya mecbur kaldılar, Bu surette 681'deki Türk istiklâlinin tohumu atılmış oldu.
Tarih, Kür Şad hakkında işte bu kadar söylüyor
Cihan tarihinde, bilhassa Türk tarihinde birçok kahramanlar görülmüştür. Bunlardan bazılarının ünü dünyayı tutmuş, kimi büyük fütühat yapmış, kimi şanlı bir müdafaanın kahramanı olmuştur. Fakat bununla beraber tarih en büyük kahramanlarını bile çok defa ufak tefek kusurlarını kaydetmiştir. Meselâ son asırlarımızın kahramanlarından Fatih, Yavuz ve Kanuni o kadar büyük oldukları halde ne kadar da küçüklükler yapmışlardır.Şanlı Fatihin sırf şehvet için yaptığı ahlâksızlar, kahraman Yavuzun şahsi ikbal için işlediği cinayetler ve büyük Kanuni'nin kadınlara âlet olarak düştüğü büyük yanlışlıklar olmasaydı hiç şüphesiz bunlar bizim gözümüzde daha büyük insanlar olacaklardı.Yine bazı kahramanlar da gelmiştir ki önceleri büyük yararlık gösterip milleti yükselttikleri halde sonraları fenalığa sefahate dalmışlar ve iyi namlarıyla birlikte hayatlarını da vererek bunu ödemişlerdir.Kapağan Kağan buna iyi bir örnektir. Kür Şad'a gelince o bunların hiç birine benzemez. Kür Şad ne büyük ülkeler almış, ne yüksek kanunlar koymuş, ne de yoksul milleti zengin etmiştir. Fakat bununl a beraber o cihan tarihinin, hiç şüphesiz, birinci kahramanıdır. Tarihin herhangi bir yaprağına sıkışmış bir kaç satarlık malumattan Kür Şad'ın büyük rolünü çıkarabilmek güçtür. Bunun için, büyük şöhretlilerin yanında bazen ünsüzlerin de pek büyük fedakârlıklar yapabileceğini düşünmek lâzımdır. Tarih, adını bile bilmediğimiz birçok kahramanlar yetiştirmiş olabilir.Irak cephesinde tek başına bir İngiliz süvari alayıyla çarpışmak cesaretini gönlünde bulan topal bir Türk piyade neferi gibi bir millete şan verecek erler bulunur.Fakat zaman ve mekân şartlarını da nazara dikkate alınca bunlardan hiç birisinin Kür Şad'a yetişeceği teslim olunur. Arkasını kendi ordusuna veya ülkesine dayayınca, birkaç misli düşmanla çarpışmak, herkes için olmasa bile yapılabilecek bir kahramanlıktır. Keni menfaatını milli menfaatle birleştirerek mevki ve şeref için kabadayılık edecek insanlar da çoktur. Fakat ne mevki ne de şerefi düşünmeden, sırf millet için ve kendi kanı pahasına başkasını tahta çıkarmak üzere çekilen kılıcın sahibine saygı ile baş eğmek lâzımdır.
Kür Şad, Kağan sülâlesindendi. Bu büyük kahramanlığı yaptıktan sonra kendisini Kağan oturtmak isteyebilir, kahramanlığa meftun olan Türk milleti de bunu ondan esirgemezdi. Fakat kahramanlık gibi feragatin de timsali olan Kür Şad bunu düşünmedi bile....
40 kişiyle, esir bulundukları kuvvetli bir memleketin hükümdarına saldırmak her kırk kahramanın yapacağı işlerden değildir. Düşmanlarla çevrili olan esirlerin kuvvei mâneviyesi hürlerinki gibi sağlam değildir. Böyle olduğu halde bu büyük işe teşebbüs edebilmekle Kûr Şad ve onun temsil ettiği 40 Türk cihan tarihinin en büyük kahramanları olmak hakkını kazanmışlardır. Onların bu hareketine çılgınlık diyecek zavallılar bulunabilir. Çünkü kahramanlıktan nasibi bulunmayanlar ve hiç olmazsa kahramanlığı takdir edecek kadar asil seciyeli olmayanlar için kahramanlık budalalıktır. Fakat mensup bulunduğu milleti kurtarmak için hayatını harcayıp toprağa düşmek, kartal gibi göğe yükselmek demektîr ki zahife gibi yerde sürünenler bunun mânâsını anlayamazlar.
Millet yolunda ölen Namık Kemal bir kahramandır. Şahsiyetini milli varlık içinde eriten Gök Alp da öyledir. Türkistan'da miili şuuru uyandırmak için ölmek kararını veren ve Rus makinalısına yürüyen Enver Paşa da belki onlardan daha büyük bir kahramandır. Fakat bunların hiçbiri Kür Şad gibi büyük bir maksatla ve onunki kadar güç şartlar içinde olarak çarpışmamışlardır. Hükümdarlara sokakta suikast yapan anarşistler görülmüştür. Fakat esir oldukları memleketin sarayına saldıracak fedailer hiç bir yerde çıkmamıştır, Kür Şad'ın bu hareketi hiçbir netice vermeden sönseydi bile yine o en büyük kahraman sıfatına lâyık olacak ve bu hareketiyle torunları olan biz, bugünkü Türklere edebi bir şan ve şeref kazandırmış bulunacaktı. Halbuki bu misli görülmeyen kahramanlık Çinlileri o kadar korkuttu ki onlar Çin'de esir bulunan bütün Türkleri bir an önce Türkeli'ne göndermekten başka bir şey düşünmediler. Bu suretle, denilebilir ki, Türkleri esaretten kurtaran, Kür Şad'ın kahramanca saldırışı olmasaydı Çinliler, tabii, Türkleri Çin'de alıkoyarak Çinlileştirmek siyasetinde muvaffak olacaklardı. Ve belki de bugün yer yüzünde büyük Türk milleti bulunmayacaktı. Bir millete ileri atılış gücünü verebilmek için Kür Şad gibi serden geçti yiğitler gerektir, Bu türlü gözünü daldan budaktan sakınmayan erler boşu boşuna ölseler bile milletlerinin ruhuna soktukları duygu ile en müspet neticeyi almış sayılabilir. Çünkü bunlar millet için birer örnek ve birer remiz olurlar.
Kür Şad ve 40 arkadaşının ölümünden beri 13 asır geçti. Bu 13 asırda Türk milleti ne savaşlar, ne felâketler, nasıl korkunç hengâmeler, neler geçirdi; yalnız bir iki tanesi büyük ve sağlam milletleri devirecek ne acı bozgunlar tattı.Fakat işte o millet dipdiri ve ayakta duruyor. Yine kim olursa olsun dövüşe hazırdır. Denilebilir ki Türk milletine bu güç kaynağını veren şey ondaki Kür Şadlık ruhudur. Kür Şad'ı kutlularsak Kür Şadlık ruhunu yüceltmiş oluruz.
Büyük geçmişinden ilham alan yüksek tahsil gençliğinin, büyüklerimiz için günler yapmasını bütün samimiyetimle alkışlarken, büyük Namık Kemal'le büyük Gök Alp'ın ruhlarına, kendindeki büyüklükten yalnız bir parçasını tevarüs ettirmiş olan en büyük Kür Şad için de ayrı bir gün yapmalarını , biraz daha yaşlı bir arkadaş sıfatıyla, diler ve beklerim. Yüksek tahsil gençliği gibi Namık Kemal ve Gök Alp'ın ruhunu pek çok ve Kür Şad'ın ruhunu biraz sevindiren yüksek duygulu bir kütleden bunu beklemek hakkımızdır.
Kür Şad 639'da öldü. Beş yıl sonra yani 1939 da, onun ölümünün tam 1300. yılında büyük bir Kür Şad günü için şimdiden hazırlık yapılsa, onun hayatı için bir piyes yazılsa ve büyük adına Üniversite meydanında tek parçalı sade bir taşla kırık bir kılıçtan ibaret bir âbide dikilse nasıl olur? Üniversite bir ilim ocağıdır. Fakat şunu unutmamalıdır ki bir millette önce kahramanlar yetişir, ondan sonra şâirler gelir, âlimlerse daha sonra meydana çıkar. Üniversite bir ilim yeri, Kür Şad da ömründe ok ve kılıçtan başka bir şey kullanmamış bir asker olabilir. Lâkin şunu da kabul etmek lâzımdır ki arkadaşım Orhan Şâik'in dediği gibi:
En yüksek eserler kılıçla ve düşman kanıyla yazılmış olanlardır.